Öykü, inceleme, deneme alanlarında birçok eser kaleme alan değerli yazar Necip Tosun 2019 yılında Twitter’da bir fotoğraf paylaştı. Hoca fotoğrafında 35 adet kitabı sıralamış ve şu notu iletmişti:
Öyküde baş ucu kitaplarım… Tekrar tekrar döndüğüm kitaplar…
Biz de Necip Tosun’un her paylaşımı kıymetli ama bu liste ‘çok kıymetli’ diyerek, fotoğraftaki bütün kitapları sizler için bir araya getirdik. Öykü severler ve hatta yazmayı sevenler için de çok değerli bir liste.
Not: Kitap bilgileri kapak arkası metinlerinden alınmıştır.
1. Filibeli Ahmed Hilmi – Bütün Hikayeleri
Filibeli’nin bu kitapta bir bütünlüğe kavuşan hikayeleri okunduğunda görülecektir ki bu eser, bazen bir sevinç ışıltısıyla akan, bazen ağır bir yük gibi insanın omzuna çöken, bazen bir nükte halinde bütün kederleri ve acıları bir anda dağıtan, bazen bir lütuf halinde bereketli yemişlerini sunan, bazen de bir kader etrafında toplumu bir araya getiren ve tutan hayatı, capcanlı levhalar halinde insanı anlatıyor.
2. Ömer Seyfettin – Bütün Hikayeleri
Modern Türk edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan, dilde sadeliği seçen ve Türk kısa öykücülüğünün başlangıcı olarak nitelendirebileceğimiz Ömer Seyfettin.
3. Memduh Şevket Esendal – İhtiyar Çilingir
İnsan ve toplum anlayışımızın çağdaşlaşması, dilimizin özleşmesi yolunda büyük atılımlar yapan 1. Dünya Savaşı kuşağının Türk yazınında başlattığı gelişme içinde Memduh Şevket Esendal’ın önemli bir yeri vardır. Geniş ve çok yönlü gözlem gücüyle, yalın bir anlatımın ustaca birleştiği ilk seçkin ürünler Esendal’ın imzasını taşır.
4. Ahmet Hamdi Tanpınar – Abdullah Efendinin Rüyaları
Abdullah Efendinin Rüyaları, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ilk hikâye kitabıdır. İlk olarak 1943 yılında Ahmet Halit Kitabevi tarafından İstanbul’da yayımlanmıştır. “Abdullah Efendinin Rüyaları” aynı zamanda kitabın ilk öyküsünün de adıdır. Bu hikâyede, madde-ruh, gerçek-hayal ikileminde yaşayan bir adamın sürrealist öğelerle bezenmiş rüyası sembollerle yüklü bir dille anlatılmaktadır.
5. Refik Halid Karay – Gurbet Hikayeleri
Memleket Hikâyeleri’nin devamı niteliğinde olan Gurbet Hikâyeleri’nde ikinci sürgünlüğünü geçirdiği Ortadoğu’yu güçlü kalemiyle resmeden Refik Halid Karay, hatıra karakterindeki satırlarıyla gurbette duyulan vatan hasretini somutlaştırarak okura taşıyor.
6. Ziya Osman Saba – Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Saba’nın öyküleri, şiirleri gibi içimize apayrı bir hüzün veriyor. Gençliğimizi, bütün mutlulukların yarım olduğunu, insanoğlunun yalnızlığından ne etse kurtulamayacağını, dünyamızın sevgiden, anlayıştan uzak bir dünya olduğunu söylüyor, daha doğrusu duyuruyor. Kitap boyunca buruk bir tat hayallerimizden ayrılmıyor. Ama bu, Saba’nın Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi’ndeki hikâyelerini defalarca okumamıza engel değil. O hikâyelerdeki biricik kahramanın hepimizden bir şeyler taşıdığını anlıyoruz.
7. Haldun Taner – Yalıda Sabah
“1945’ten bu yana bütün yaşadıklarımızı, yanlışıyla, doğrusuyla, bütün davranışlarımızın ince alaylı bir dille hikâyesini okumak isteyenlere verilecek tek ad Haldun Taner’dir.” -Doğan Hızlan
8. Sabahattin Ali – Kağnı & Ses
Sabahattin Ali, öykülerinde yalnızca karakterlerin duygu dünyasını başarılı bir şekilde aktarmakla kalmıyor, Anadolu insanının yaşamını ve içinde bulunduğu kültür çatışmasını akıcı ve sade anlatımıyla okuyucuya sunuyor. Yazarın yaşamından izler taşıyan öyküler, usta bir dil ve olağanüstü kurgu yeteneği ile okuyucuyla buluşuyor.
9. Feyyaz Kayacan – Sığınak Hikayeleri
2. Dünya Savaşı’nı Fransa ve İngiltere’de yaşayan Feyyaz Kayacan’dan o günlerin karanlığına dair bir öykü toplamı Sığınak Hikâyeleri. Savaşın tüm yıkıcılığı, sığınağın soğuk karanlığına rağmen bir avuç insanın yaşama dört elle sarılmasının rengârenk anlatımı.
10. Sait Faik Abasıyanık – Alemdağ’da Var Bir Yılan
“Birdenbire bulunduğumuz odanın kapısı açılıverdi. İçeriye rüzgâr girdi. Soğukla beraber yapraklarını dökmüş bir ağaç girdi. Ağacın arkasından duman, dumanın arkasından bir kuş, kuşun arkasından bir bulut girdi.”
11. Tarık Buğra – Yarın Diye Bir Şey Yoktur
Tarık Buğra, Kurtuluş Savaşı’nı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sorunsalını konu alan siyasal roman geleneğimizin Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Kemal Tahir ile birlikte önde gelen yazarlarından biri olmasının yanı sıra öykücülüğüyle de dikkat çeker. Öykülerinde çoğu zaman “sıradan” insanın başından geçenleri ya da geçmesi ihtimal dahilinde olanları kendine has bir duyuş ile anlatan Buğra, bazen bir hastalığın hüznünü, bazen bir aşkın tutkusunu, bazen de bir sohbetin neşesini kendimiz yaşıyormuşçasına içimizde hissettirir. Romanlarında olduğu gibi öykülerinde de taşrada olmayı, taşra insanıyla bir arada bulunmayı, sözün özü “taşranın ruhunu” anlatmayı ihmâl etmez.
12. Sevim Burak – Yanık Saraylar
Sevim Burak’ın ilk kitabı Yanık Saraylar, 1965’te yayımlandığında yarattığı tartışmalar ve çektiği ilgiyle yılın edebiyat olayı sayıldı; Türk öykücülüğündeki modern yönelişler içinde ayrı bir yeri olduğu kabul edildi.
Azınlıkların, müzmin yalnızların, umutsuzların, bir köşede ölmeye çekilenlerin dünyalarını anlattığı bu kitabında da “Düşüne düşüne hayatının en hurda ayrımlarına kadar indi.”
13. Sabahattin Kudret Aksal – Gazoz Ağacı
Sabahattin Kudret Aksal, şairliği ve oyun yazarlığı yanında, çağdaş öykücülüğümüzün yazık ki az yazmış ama her yazdığında belli bir dil ve üslup kalitesini titizlikle korumayı bilmiş, alçakgönüllü ustası.Ustalığı, öykülerini topladığı iki kitabının önemli ödüller almasıyla da belgelenmiş durumda; Gazoz Ağacı 1955 Sait Faik Hikaye Armağanı’nı, Yaralı Hayvan ise 1957 Türk Dil Kurumu sanat armağanı’nı kazanmıştı.
14. Yusuf Atılgan – Bodur Minareden Öte
Yusuf Atılgan, ilk gençlik yıllarında yazdığı öyküleriyle Tercüman gazetesinin açtığı yarışmada ödül kazanmış, daha sonra öykülerini edebiyat dergilerinde yayımlamıştı. Tek öykü kitabı Bodur Minareden Öte’yi 1960 yılında çıkardı.
15. Vüs’at O. Bener – Dost
50 kuşağının öncülerinden Vüs’at O. Bener, öyküleriyle, oyunları ve romanlarıyla geçmişten bugüne modern edebiyatımızın kült yazarlarından biridir. V.O.B., kurmaca ile gerçekliği, birbiri içinde ve birbirinin sınırlarını kurcalayarak, alaysayarak, işi ciddiye bindirerek yaratmış; dilde ve söyleyişte yeni bir biçem ortaya koymuş, sözcükler icat etmiş, yeri geldiğinde fiilleri elinin tersiyle itmiş, çok katmanlı ve parçalı anlatı evreninde, kördüğüm cümleden boş yücelik anlatısına, Vüs’atî bir ekole dönüşmüştür.
16. Bahaeddin Özkişi – Göç Zamanı
Çağdaş Türk edebiyatının en yoğun kısa hikâyelerinden oluşan bir derleme… Belli bir çevre ile sınırlı kalmadığı, konularını değişik muhitlerden aldığı halde hepsinde aynı sıcaklık ve derinliğe ulaşabilen bir yazar…
17. Nezihe Meriç – Bozbulanık
“Cumhuriyet kuşağının ilk kadın yazarı” olarak nitelenen Nezihe Meriç, Seçilmiş Hikâyeler dergisindeki çıkışıyla adını duyurmuş, ilk kitabı Bozbulanık’ı 1953’te yayımlamıştı. Behçet Necatigil’in deyişiyle, “İşlediği konulara bir iç zenginliği, dinlendirilmiş dikkatler, boyutlar ekleyen yazar, değerini daha bu ilk kitabıyla kabul ettirmişti”.
18. Onat Kutlar – İshak
“Bir sürü ölmüş kedi ile bir arada yaşamayı seveno eski dostumuzu uzun uzun hatırlamakta ne yarar var. Şimdi onun saçları uzamıyor. Hiçbir şeyden haberi yok. Belki de uzun bir uykuya yatmıştır. Öyleyse rahatça giyinebilir, sokağa çıkabilirim.”
O’nun artık saçları uzamıyor. Ama okuyanın içinde bir bıçak yarası gibi derin izler bırakan öyküleri, geçmiş yıllardan gelip gelecek yıllara uzanıyor. Yılların kapıları İshak’a hep açık kalacak.
19. Sevgi Soysal – Tante Rosa
İlk yayımlandığında “yerli” olmamakla eleştirilen Tante Rosa, Sevgi Soysal’ın, sinemaya da uyarlanan en özgün eseridir. Bir roman bütünlüğüne sahip olacak şekilde birbirine ustalıkla bağlanmış on dört hikayenin ana konusu kadınlık ikilemleridir. Sevgi Soysal’ın, o kendine özgü ironisiyle anlattığı Tante Rosa, yaşamın kurallarına ve sınırlandırmalarına başkaldıran, ancak kadınlığına hapsolduğu için hep yenilen biridir. O, “bütün kadınca bilmeyişlerin tek adıdır.”
20. Oğuz Atay – Korkuyu Beklerken
İçerisinde Oğuz Atay’ın birkaç kısa öyküsünü barındıran Korkuyu Beklerken, 1975’te yayımlanmıştır. Derlemede en çok dikkat çeken öyküler, kitapla aynı adı paylaşan Korkuyu Beklerken ve Beyaz Mantolu Adam adlı hikayelerdir.
21. Ferit Edgü – Bir Gemide
İlk baskısı 178 yılında yayımlanan Bir Gemide 1979’da Sait Faik Hikâye Armağanı’nı aldı. Yaşadığı toplumun zihin bulanıklığını, iletişim sorunlarını, duyarsızlık, tepkisizlik sarmalını sorgulayan bu 8 öykü, yazarın, kitabın ilk baskısının arka kapağında Tolstoy’dan alıntılayarak yazdığı gibi “toplumsal ve bireysel felaketlerle dolu” günlerde yazıldı.
22. Leyla Erbil – Hallaç
Leyla Erbil daha ilk kitabı Hallaç´ta alışılmış öykü yazımını zorlar, öykünün sınırlarını kurcalar. Dünyaya bakışında döneminin öbür yazarlarından farklı bir tutum içindedir. Burjuva yaşamasının yapaylığını, iki yüzlülüğünü, kaypaklığını gözlemcilikle verir. Hallaç´taki “İncik Boncuk” öyküsünü imleyelim…
Selim İLERİ.
23. Bilge Karasu – Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
İnsan içerikleri, toplumdan topluma, dönemden döneme, çağdan çağa değişebiliyor. Bunların taşıdığı değerin saltık değil göreli olduğu, “Ada” ve “Tepe” öykülerinden oluşan “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı”nda sürekli olarak altı çizilen bir düşünce. “Dutlar” ise Bizans’taki baskı ortamının çağdaş zaman dilimi içinde, iki ayrı zaman noktasında yeniden öykülenişi. “Ada” ve “Tepe”nin yazarı olarak Bilge Karasu’nun, dolaylı – dolaysız yoldan tanıklık ettiği bu yeni baskı dönemi sonunda, inanç konusunda bir karara varması, kendi öykülerini de karara bağlayışının öyküsü..
24. Tezer Özlü – Eski Bahçe Eski Sevgi
Eski Bahçe, Tezer Özlü’nün ilk kitabı ama yazarlığını damgalayan yaşam serüvenini bütün yönleriyle gösteriyor. 1940’lı yıllarda çocukluğunu geçirdiği Simav, Ödemiş, Gerede… 1950’lerde okul yıllarını geçirdiği İstanbul… 1960’larda evlenip iş hayatına atıldığı, çeviriler yaptığı Ankara… 1970’lerde yazarlığının boyutlarını iyice gösterdiği İstanbul… Kısacası yaşamının izlerini belirginleştiren, biçimi ve biçemiyle onun bütünlüklü yazın dünyasını köşe bucak yansıtan öyküler var bu kitapta.
25. Adnan Özyalçıner – Panayır
Panayır, Adnan Özyalçıner’in öykülerini gerçekçi bir görüşle yeni anlatım olanaklarından yararlanarak kaleme aldığı ilk kitabıdır. Çağımızı, çağımızda insanın içinde bulunduğu çıkmazları betimler, yaşadığımız dünyayı anlatır; bütün umutsuzlukları ve umutlarıyla… Geçmişten günümüze insanın serüvenini konu alır.
26. Nursel Duruel – Geyikler, Annem ve Almanya
Geyikler, Annem ve Almanya 1982’de çıktığında büyük bir ses getirmişti. Henüz dosya halindeyken Akademi Kitabevi Öykü Ödülü’nü almış, yayımlandıktan sonra Sait Faik Hikâye Armağanı’na değer görülmüştü. Daha sonra kitaba adını veren öykü filme çekilmiş, 2005’te İmge Öyküler dergisinin yazarlar arasında düzenlediği “1980’den günümüze en beğenilen on öykü” soruşturmasında ilk sırayı almıştı.
27. Cahit Zarifoğlu – İns
Her öyküsünde binbir yazgıyı, korkuyu ve sesi barındıran Cahit Zarifoğlu’nun düşlerden, yaşamdan ve kendi şiirinden yonttuğu İns, hurufatı okuyabilenler için sırrı dökülmüş bir ayna cismiyle var oluyor. Kimi zaman mekânı ve ânı bizzat müphemleştirirken kimi zaman da yaşamın ürpertici gerçekliğiyle yüzleştiriyor bizi. Şairin o kendine has bakışı ve dünyayı hikâye ediş biçimiyle karşılaştığımızda tutkulu okurları olarak sendeliyor ve bu görkemli sesin büyüsüne kapılmaktan kendimizi alamıyoruz.
28. Rasim Özdenören – Hastalar ve Işıklar
Öyküyü dantela gibi işleyen bir Türkçe, hayal gücünü tutuşturan tasvirler; gerçeklik duygusundan koparmayan bir örgü… Rasim Özdenören çağdaş Türk hikayeciliğindeki güçlü konumuyla kendinden sonra gelen pek çok öykücüyü etkiledi. Hastalar ve Işıklar onun şimdiden klasikleşmiş olan öyküler demeti.
29. Adalet Ağaoğlu – Hadi Gidelim
Hikâyeci Adalet Ağaoğlu’nun en yeni, en güzel hikâyelerini okuyun, Hadi Gidelim’de Ustalığın da ustalığı olduğunu sergiliyor bize.
-Doğan Hızlan.
30. Füruzan – Sevda Dolu Bir Yaz
Menekşe gözlü Nagehan teyze, pazar günleri torunuyla istasyona giden dede, hüzünlü bir anne, yitirilmiş Kerim Ali dayı, onun ümitsiz aşkı Berrin, Beyoğlu’nda terzilik yapan dost Hrisula, onun ailesinin ve diğer dost Rumların Yunanistan’a zorunlu göçü, gölgeli taşlıklar, kış uykusuna yatan kaplumbağa, paskalya yumurtaları, akordeonlar, zenci bir Amerikalıyla evlenip ülkesine çok uzaklarda yaşayan Yurdanur’un hüzünlü mektupları ve rüyalar, rüyalar, rüyalar… Bütün bunlar Şahsenem Şehrazat’ın, harcında derin bir sevgi olan ailesinin dağılış öyküsünün lezzetli ve hüzünlü ayrıntıları. Sevda Dolu Bir Yaz sıcak ve sevecen öykülerin usta yazarı Füruzan’ın son üç öyküsünü bir araya getiren bir yapıt.
31. Kamuran Şipal – Buhurumeryem
İlk olarak 1971 yılında yayımlanan kitabın güncel baskısı bulunmuyor.
32. Mustafa Kutlu – Uzun Hikaye
Ben o zamanlar on altı yaşındaydım, lise birde. İnce uzun bir oğlan. Saçlarım kirpi gibi dik duruyor; ne yana, ne geriye taranmıyor, beni deli ediyordu.
Babam “İnatsın inat… İnatçı adamın saçı yatmaz. Dedene çekmişsin besbelli. Keşke annene benzeseydin” diyordu.
Keşke…
33. Sevinç Çokum – Al Çiçeğin Moru
Sevinç Çokum. Türk öyküsünün açık penceresi. Bazen nazlı bir tül. Bazen rüzgârda çarpılmış ses. Satır satır, harf harf yüklü. Türkçe, yaratıcı bir taştır onda. Tam anlamıyla taştır… İnsana tam göz hizasından bakarken akan hayattır gördüğü. İnsanın eksik omzu…
Kendisiyle birlikte öykü de yeniden yazıldı.
34. Tomris Uyar – Dizboyu Papatyalar
Hangi sınıftan gelirlerse gelsinler, yaşadıkları baskılara boyun eğmeyen bireylerle onların uyumlu sınıfdaşlarının kişilik ve değer çatışmalarını bulacağınız Dizboyu Papatyalar’da Tomris Uyar’ın yalın, süssüz anlatım biçimi ve kendine özgü kurgusu kendini hissettiriyor. İlk kez 1973 yılında yayımlanan Dizboyu Papatyalar, edebiyatımızın kalıcı yapıtları arasında.
35. Hulki Aktunç – Ten ve Gölge
Hulki Aktunç, üçüncü öykü kitabı Ten ve Gölge için bir söyleşisinde, “Kentli bireyin kıstırılmak istendiği şablondan dışarıya sıçrama çabalarını saptayan öyküler” demişti. Asuman Susam ise bir yazısında kitabı şöyle değerlendirmişti: “Metafor ve imge yoğunluğu olan metinlerdir Ten ve Gölge’dekiler. Yoğun ve katmanlı anlatımını buna borçludur öyküler. Aynı zamanda temsil nitelikleriyle kimileri alegorik özelliktedir… Ten ve Gölge Türkçenin eşsiz, biricik metinlerindendir. Hem öyküdür hem ondan öte ve fazlası. O fazla oluşu ortaya çıkaran, kabına sığmazlık eden dildir.”