Birinci Kısım – İtibar
Bu konu, yani başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü, kendimize has bir zayıflıktan dolayı çok önemli bir düzeyde etki gösterir. İnsanlar genelde başkalarının kendileri hakkında ne düşündüğüne dair gereğinden fazla düşünür. Oysa bunun üzerine en ufak düşünüldüğünde bunun mutluluk için zorunlu olmadığı görülür. Bu yüzden insanların başkasının kendisi üzerinde iyi bir izlenimi olduğunu görünce veya gururunu okşayan bir söz duyunca bu kadar memnun hissetmesini anlamak güçtür. Bir kediyi okşadığınızda mırlar ve kaçınılmaz olarak, bir insanı övdüğünüzde de yüzünde tatlı bir memnuniyet ifadesi belirecektir. Bu övgü eğer onun da gurur duyduğu bir konuysa bir yalan da olsa hoşça karşılanır. Başka insanların beğenme işaretleri kişiyi avutur, teselli eder ve bununla beraber başkalarının her türlü görmezden gelişi, önemsenmeyişi ve küçümsemesi de onu akıl almaz bir biçimde yaralar ve derin bir acı verir. Onur duygusu bu tepkilere bağlıdır. Şartlara uygun davranılırsa, kişi bu yönden kazançlı çıkar. Fakat bunların, kişinin kendi iç huzurunu ve bağımsızlığını geliştirmesi adına olumsuz bir etkisi vardır. Bundan dolayı hem övgü hem de yergi için, bizim bu veri akışını sınırlandırmamız, başkalarının görüşlerine karşı duyarlılığımızı olabilecek en az seviyeye indirmemiz gerekir. Başkalarının görüşlerinin kölesi olarak kalındığı takdirde bu söz geçerli olur:
Onu ezen ve yücelten ne denli azsa,
Övgü için de o denli yanıp tutuşur.
Bu yüzden kişi kendi değerine kendi karar vermelidir. Bir kimsenin ne olduğu ve neye sahip olduğu bölümleri kişinin kendi bilincindedir. Bir kimsenin başkası gözündeki yeri ise tamamen yabancılarının tekelindedir. Başkalarının gözündeki yerimiz, dış görünüşümüz ve imajımıza yönelik uygulamış olduğumuz kavramlardır. Bu bizler için direkt olarak değil, dolaylı olarak, başkalarının bize yönelik davranışlarında gördüğümüz kadarıyla var olan bir gerçektir. Yanı başkalarının bize yönelik görüşleri ve davranışları olmadığında bizler için böyle bir gerçeklik kalmaz. Bu görüşler sadece bizim kendimiz için ne olduğumuzu bulmamıza yarayacaksa dikkate alınmalıdır. Ayrıca, başkalarının bilinci bizi yanıltabilir, onların bilinci doğru olmayabilir, düşünceleri bize yüzeysel ve boş gelebilir, zihniyetler bayağı, görüşler yanlış ve kavramlar sınırlı gelebilir. Kendi deneyimimizle artık çevremizdeki kimseden korkmadığımızda ya da artık çevreden gelen görüşlerin ciddiye alınmaması gerektiğini anladığımızda, başkalarının düşüncelerine karşı aldırış etmemeyi öğreniriz. İnsanların görüşlerine fazlaca değer verenler genelde onları çok fazla sayanlardır.
Mutluluğunu ilk iki bölümde değil de bu üçüncüde bulanlar kendinin gerçekten ne olduğunu anlamayıp da başkalarının gözünde ne olduğunu aramak zorunda kalır. Bu yüzden kaynağı kıttır. Varlığımızın temeli hayvansal olan doğamızdır. Bundan dolayı huzurumuz için en önemli olan değer sağlıktır. Fakat varlığımızı sürdürmemiz için gereken başka değerler vardır. Ün, gösteriş, rütbe, onur gibi değerlere ne kadar değer verilirse verilsin, bunlar sahip olunması gereken asıl değerlerin yerini hiçbir zaman tutamazlar. Sadece gerekli olduğunda onlar için feda edilirler. Her insan, başkalarının görüşünde değil kendi derisinin altında yaşadığını bilmelidir.
Sonuç olarak, kişisel yaşamımızın gerçekliklerinin yani; sağlığımızın, mizacımızın, kapasitemizin, gelirimizin, eşimizin, çocuklarımızın, arkadaşlarımızın ve evimizin mutluluğumuz için diğer insanların bizim hakkımızda düşündüklerinden çok daha önemli olduğunu fark etmeliyiz. Aksi takdirde sefil olan bizler olacağız. Ve eğer insanlar onurun hayatın kendisinden daha değerli olduğu konusunda ısrar ederlerse, bu konuda asıl kastettikleri varoluşun ve refahın diğer insanların fikirlerine kıyasla hiçbir şey olmadığıdır. Elbette bu, dünyada herhangi bir ilerleme kaydedeceksek itibarın, yani başkalarının hakkımızda sahip olduğu görüşün vazgeçilmez olduğu şeklindeki sıradan gerçeği ifade etmenin Sadece abartılı bir yolu olarak karşımıza çıkabilir.
Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar – Arthur Schopenhauer
Mecaz Yayınları