Ülkemizde film festivalleri ve sinemalardan sonra dijital platform MUBİ’de de gösterime giren Aftersun, 2022 yılının en çok konuşulan ve çoğunlukla en çok sevilen filmlerinden biri. Yönetmen Charlotte Wells‘in ilk uzun metraj denemesi olan filmin yarı otobiyografik bir öyküsü var. Charlotte Wells izleyicilere yazdığı mektubunda filmini İngilizce’de tam karşılığı olmayan Türkçe’deki “Hasret” kelimesi ile tanımladığını belirtiyor.
Normal People dizisinin yıldızı Paul Mescal, kızının annesinden ayrılmış, 11 yaşındaki Sophie (Frankie Corio) ile bağ kurmaya çalışan Calum’u canlandırıyor. Baba-kız Türkiye’de biraz köhne bir oteldeki tatil haftalarında yüzerler, kumsalda otururlar ve dondurma yerler. Sophie, babasının bir şekilde son derece mutsuz olduğunu anlayacak yaşta, ancak daha fazlasını bilecek kadar yetişkin değil. Sophie’nin de kendine ait bir gündemi var: Babasına “keşke hep böyle yaşasak” dediği tatil günlerinde büyümenin ilk adımlarını atmaya çalışıyor.
Aftersun üzerinde oluşturulan hype (furya?) o kadar etkili ki sosyal medyada üzerinize dalga dalga gelen övgülerden kaçınmak imkansız. 🙂 Hal böyle olunca övgülerin büyüklüğü kaçınılmaz olarak yergilerin de daha acımasız olmasına yol açıyor. Hatta film artık bir entelektüellik turnusolu haline geldi. Aftersun’ı hala izlemediyseniz entelektüellik ehliyetiniz iptal edilebilir. 🙂
O zaman film hakkında bir fikir edinmek ya da izlediklerinin bir sağlamasını yapmak isteyenler için internet üzerinde Aftersun hakkında yapılan yorumlara geçebiliriz!
İZLEYİCİ GÖRÜŞLERİ
Aftersun aslında dışardan bakıldığında pek küçük ve de iddiasız bir film dursa da, zaman zaman yaralayıcı diyaloglarıyla zaman zaman da karşılıklı gülümseyen ya da dans eden bu baba-kızın mutluluğuyla büyümeyi başarıyor. Wells bu açıdan beklenmedik bir ilk film deneyimi yaşatırken, bir fotoğraf albümü gibi kullandığı filminin her sayfasına kendi imzasını atıyor. Finalde ise ekranımızda akan jeneriğin ardından bizi koca bir “tatil sonrası hüznüyle” baş başa bırakıyor.
Gamze Akyol (dadanizm.com)
Bir sanat eseri göstermek/aktarmak istedikleri bakımından ne kadar yalın olabilirse o kadar evrensel olabiliyor. Filmine Türkçe “hasret” kelimesini yakıştıran yönetmen Charlotte Wells’in Aftersun’da bu yalınlığı hedeflediğini düşünüyorum. Fakat bu tehlikeli bir yol; zekice ipuçları bırakmadığınızda eseriniz basitlik veya anlamsızlıkla baş başa kalabilir. Daha açık bir ifadeyle “duvara bantla yapıştırılmış muz” olabilirsiniz.
Aftersun’ı çok beğenenler filme bu yalınlığı yakıştırırken yerenler sarkacın basitlik tarafında yer alıyor. Filmin yaşatmak istediği deneyimin hakkını vermekle birlikte ben basitlik tarafında oyumu kullanıyorum. Yine de ihtiyatlı olmak adına filme bir şans vermek gerek. Sizin hangi tarafta olabileceğinizi kim bilebilir?
Erdem Demirci (Kitapika)
Bazı filmler bir hikayeyi iyi/kötü anlatır. Bazılarıysa, hikayeyi sinemasal araçlarla yeniden keşfeder. İkinci istisnai gruba giren Aftersun, yarı karanlık bir odada oturup güneşli ve tuhaf günleri hatırlama demesi. Küçük büyük her şeyi biteceğini bile bile yaşamanın ağrısı.
Hakan Bıçakcı @HakanBicakci (Twitter)
istediği kadar ödül alsın. Türkiye’de yaşayan bir baba veya kız bu filmden bu kadar etkilenemez. ha edinburgh’ta ya da kent’te yaşayan jenniferlar emmalar bunu izleyip ağlasın ona bir şey demem çünkü ingiliz bir aile yapısı için bu kadarı yeter de artar. ama bizim halk için değil maalesef. afganistan’da yaşayıp bu filmi izleyip ağlayan insan kulağa ne kadar absurd geliyor ise türkiye’de yaşayan birçoğumuz için de öyle. tabi çocukluğunu belli bir seviyede refah içinde geçirmiş kişileri hariç tutuyorum.
bu da boyle birsey (ekşisözlük)
Aftersun biçimsel ve anlatısal olarak zaten etkileyici ama sadeliği ve güçlü hisleri aynı anda taşıyabilecek oyuncuların yokluğunda bambaşka bir filme dönüşebilirdi. Paul Mescal ve Frankie Corio’nun baba-kız ikilisi olarak müthiş uyumu, sahnelerin açıkça ele vermediği duyguları bir şekilde seyirciye geçirmeyi başarmaları ve aralarındaki şefkat ve çatışmayı bir arada barındıran ilişkinin duygu geçişlerini iyi yönetebilmeleri filmin vadettiklerini yerine getirebilmiş olmasında çok özel bir yerde duruyor.
Burak Yılmaz (birdunyafilm.co)
Bu kadar basit bir hikâyeden hissiyatı güçlü bir film çıkarmak kolay iş değil. Aftersun, çocukluktan kalma güzel tatil günlerinin arasına sıkışmış melankoliyi incelikle kotaran bir film. Çocuklukta yaşanmış anlara, duygulara ulaşmaya çalıştığımızda hafızada tamamlanmayan boşluklar hissederiz. Çocukken anbean yaşayıp pek anlam veremediğimiz olaylar olgunlukta büyük bir boşluğa dönüşebilir. Bence filmin yakaladığı samimi duygu bu. Hafıza ile boşluk arasındaki o karanlık-aydınlık, o kayboluşlarımız… Öte taraftan bu hikâye 90’ların sonunda değil de günümüzde geçseydi bu kadar samimi olur muydu diye düşündüm… Olmazdı, çünkü 90’ların analog dokusu filmin hikâyesiyle o kadar uyumlu ki ayrı düşünemedim. Film en etkin gücünü 90’lardan alıyor. 90’ların atmosferi oldukça başarılı kurulmuş.
Güney Birtek @guneybirtek (Twitter)
After Sun(2022) filminin duygusu bir tek bana geçmedi galiba. Filmin ne biçimi ne de dramaturjik yapısı bana yeterli gelmedi, sevemedim.
Zeynep Tuğçe Karadağ @morelajar (Twitter)
sorunlu baba kız ilişkisi nedir bilmeyen, fakirliği yaz tatilinde kaldığı otelde fanta içememek zanneden insanları çok etkilemiştir. kesinlikle overrated bir film.
disibalporsugu (ekşisözlük)
ben mi dikkatli izlemedim ne oldu anlamadım ama çok da üzerimde bir etki bırakmayan naif, tatlı bir film işte. hüngür hüngür ağlayanlar, günlerce etkisinden çıkamayanlar ne ictinizse aynısından istiyorum.
the tempes (ekşisözlük)
Aftersun nazik, düşünceli ve hatta güzel olarak tanımlanabilecek her şeye rağmen, aynı zamanda bir uçurumun kenarında sallanıyormuş gibi hissettiren türden bir film.
Clarisse Loughrey (Independent)
Bugün şuana dek izlediğim en etkileyici filmlerden birini izledim. Elli yerimden bıçaklanmış gibiyim şuan. Paul Mescal sen insan falan değilsin kardeşim.
rita @esralogue (Twitter)
Aftersun abartılmış bir film. Mubi ve Kadıköy efekti sayesinde daha da abartılan bir film. Baba/çocuk ilişkisinin anlatıldığı daha kuvvetli filmler bulunmakta. Sofia Coppola’nın Somewhere’i ve Uberto Pasolini’nin Nowhere Special’ı bu kuvvetli filmlerden ikisi.
doğa bekiroğlu @leragim (Twitter)
İzlediğiniz sırada “ben ne izliyorum ya” derken bittiğinde ağzınızda bıraktığı tadın tarifi olmayan bir film. Çekim kalitesiyle, sade senaryosuyla, oyunculuklarıyla ve finaliyle inanılmaz bir film Aftersun.
Murat Kuru @minkominkom
biçimde “sanat filmi” pornosu yapmaya çalışan ve hiçbir şey anlatmayan ucube bir şey. bu kadar pr’dan sonra anlamamış yaftası yememek için insanların beğendiğini iddia ettiği bir çöp yığınından fazlası değil. şu ana kadar izlediğim en kötü “şey”lerden biri kesinlikle.
enes akkoyun @gozkirparken (Twitter)
film boyunca callum ve sophie’nin aynı yer ve zamanda birbirinden tamamen farklı duygular hissettiğini fark ederken kahroluyorsun, ancak birbirlerine duydukları sevgi ile bağlı olduklarını görünce mutlu oluyorsun. hüzün ve sevginin temsili bir film olmuş.duyguların filmleştirilmesi böyle bir şey sanırım. acı çekerken sevdiklerin için yine de kendini iyi gösterme çabası kalbimi sızlattı.
kitaplardakaybolan (ekşisözlük)
filmin paul mescal fanları tarafından abartıldığını, iki film izleyince ‘metafor ağbiieeee sinefilliquee’ diyen tayfaca pompalandığını düşünüyorum. az önce izledim filmi, çok aşırı beğendim, hatta fazlaca içine girdim ama hala aynı düşünüyorum.
bu kadar insan bu filmi sevemez, mümkün değil. kızını seven ama hayatını sevmeyen babalar, babasını seven ve babası yanındayken hep yanında kalacağını sandığı için anı çok da değerli görmeyen kız çocukları sever.
evet yarismacimiz yasar yuruyor (ekşisözlük)
ya naif güzel bir film ama aşırı abartıldı. amma meraklıymışsınız zorlama okumalar yapmaya. baba parkinson hastası çıkarımı yapan var, karanlık diskoda 100 yıllık underpressure çaldı diye başyapıt diyen var. allah allah yaaa.
floydie (ekşisözlük)
filmi izleyenlerin çok büyük kısmının anlamayacağını düşünüyorum. çünkü bu filmi anlamak olay örgüsünü çözmek değil. yaşanmışlık olmadan filmle genel izleyicinin kalpten bir bağlantı kurması bana mümkün gelmedi. benzer ortak geçmişleri paylaşan insanları ise travmaya sürükleyebilecek şekilde çok ağır bir film. son çeyrekte değişen renk paleti, filmin boğucu bir hal alması ve duygu boşalması. son iki sahnede gözyaşlarıma hakim olamadım. kendimi tutmaya çalıştım ama olmadı. bir şeyin biteceğini bilmek hayatın en büyük trajedilerinden biri ve aftersun bunu çok incelikli bir şekilde ele alıyor.
destroy everything (ekşisözlük)
bu filme yüzeysel olarak kötü eleştiri yapanları “çığlık” veya “falling angel” tablolarına bakıp, “ne var yani biri çığlık atıyor diğerinde ağlayan bir melek var, sıkıcı bir tablo” dediklerini de düşünüyorum. bazı filmler didaktik bazısı epik bazısı komedidir, bazısı da dramdır. ve her yönetmenin anlatım tarzı vardır. yeniden çevrim filmlerinde bu farkları görürsünüz. bu film için “sıkıldım”, “basit bir baba ve kızı hikayesi” demek yüzeysel kalıyor bu film için.
kemirgenjoe (ekşisözlük)
hayatımda ilk kez overrated kelimesini kullanıyor olabilirim ancak filmin ete kemiğe bürünmüş hali bu.
ödüller, yıldızlar, sosyal medya övgüleri, neler neler; şimdi de mubi sabah akşam gelecek vizyon paylaşımı yapıyor, kıyametler kopuyor derken insan dehşet bir beklentiyle izliyor. belki bunun etkisiyle benim için sönük kalmış olabilir. ya da ‘babaya hasret kalınan bir çocukluk’ hiçbir zaman benim dramam olmadığı için bana dokunmamış da olabilir.
paralelevrende yaşayan (ekşisözlük)
son zamanlarda izlediğim, aldığı övgüyü sonuna dek hak eden nadir filmlerden. insanın yönetmenin ilk uzun metraj filmi olduğuna inanası gelmiyor. babanızla zor bir ilişkiniz varsa ya da kendisi hayatınızda değilse hassas bir gününüzde izlemeyin derim naçizane.
parabol parabola (ekşisözlük)
Bitmeyen durgunluğun, sarılmayan kuytu yaraların, saklı duyguların filmi Aftersun. Zamanla silikleşen hatıralara tutunma çabası, izleyiciye henüz çekilmiş bir polaroid fotoğrafın yavaş yavaş netleşmesine şahit olma hissiyatını tattırıyor. Sophie’nin hatırlama çabasına dahil oluyor, o hatıralarını yeniden kurgularken unutulanın acısını duyumsuyoruz. Anıyla an birbirine karışıyor.
Öykü Öztürk (görüntüdergi.com)
sinemanın ne kadar muhteşem bir sanat olduğunu hatırlatan film. izledikten sonra bir süre kendine gelemiyor insan. yalnızca biçemiyle geçmişe, özleme, hatırlama unutma ekseninde belleğin gücüne dair çok naif bir baba kız öyküsünden öylesine güçlü stilizasyonla duygulara dokunmayi başarıyor ki bazen tek bir diyalog 8 sezona bedel oluyor. charlotte wells hem çok kişisel ve aynı zamanda çok evrensel bir öyküyü anlatmayı başarmış. filmin dokusu, renkleri, müzikleri, hikayeyi ele alış biçimi hepsi ayrı ayrı muhteşem.
aynadakinarkissos (ekşisözlük)